Monday, November 13, 2006

şu açıkhava dedikleri

dünyanın tüm kentlerinde kafanızı kaldırdığınızda reklamlar sizi selamlar. bazen kaldırmasanız da, hatta bazen indirdiğinizde... yerlerde de reklamlar yerini alır.

açıkhava dediğimiz bu reklamcılık türü ülkemizde nasıl uygulanır peki? son gördüğüm iki örneği incelemek istiyorum burada...

birincisi zincirlikuyu, kadıköy sapağına giderken, sağ taraftaki devasa, branda açıkhava malzemesi. geçenlerde, bir reklam yer aldı. kıpkırmızı bir zeminde, minicik bir çocuk otomobilinden dev boyutlu bir ferrariye giden sıra sıra otomobiller ve sağ üst köşede ferrari amblemi. ve iki çü metre yaklaşmadan okunamayan bir başlık. veeee asıl önemlisi, mecranın sağ alt köşesine saklanmış, asıl parayı ödeyen, yeri kiralan şirketin amlemi, yani shell.

açıkhava dediğiniz mecraya uzaktan bakılır, hızlı bakılır. yanından hızla geçilir, durulup okunmaz. onun için yer alacak görsel ve metnin çabuk algılanabilir olması gerekir. ama bu mecrada dibine gelmeden okunamayan bir metin ve ağaçların arasına sağ alt köşeye saklanmış bir imza. ve elbette havaya saçılan kimbilir ne kadar büyük bir para!

ikincisi ise hala yerinde duruyor. zincirlikuyudan mecidiyeköye giderken, kullanılmayan bir binanın ana cephesi. grande punto yazıyor kocaman. boyutlu, fılayan bir otomobil ve yine asla asla görünemeyecek bir imza: Fiat.

birincisi, yoldan biraz içeride yer alan binanın önünde talihsiz bir şekilde bir inşaat var. inşaatın önünü mavi bir perde ile kapatmışlar ve onun önünden yürüyenler ya da otomobille geçenler duvarı asla göremiyor. duvarı gören de imzayı göremiyor. grande puntonun fiatın bir markası olduğunu ezbere bilmesi gerekiyor. bu duvarın tek bir şansı var. iki blok ötede bir fiat bayi var. otomobili orada da gören fiat olduğunu daha iyi anlayabilir. yoksa tam anlamıyla havaya saçılan bir reklam parası örneği daha.

yazık ki yazık.

Wednesday, November 01, 2006

işte buradayim

insanoglu dunyada oldugunu keşfettiğinden beri saldiri altındayız. görsel ve sözlü saldırı. 20 yüzyılda şiddetlenen saldırı 21. yüzyılda daha da öteye geçti. reklamcılığa başlarken "tanrı"da iletişimcidir, yoksa kiliselerine çan koyar mıydı?" sözünü çok sevmiştim. ama özellikle görsel bombardıman o kadar arttı ki biraz seçici olmak ve kötü şeylerden kaçınmak gerekiyor.

bu sözler belki de çok iddialı oldu. çünkü burada yapmaya çalışacağım bu kadar global, genel bir eleştiri olmayacak. sadece işe gidip gelirken, akşam televizyonda dolaşırken, günün her anında gözüme çarpan, mesleki deformasyon yüzünden hatalarını görebildiğim iletişim çözümlerini.... ilanları, filmleri, açıkhava reklamlarını, afişleri ve daha bir sürü şeyi burada yazmaya çalışacağım.

birileri okursa, ne mutlu bana